Egeden 14. Sayı - page 18-19

17
16
YAZ 2012
Ön Not
Modern bilim, gerçek dünyanın
karmaşıklığını yalıtarak aşırı basit-
leştirilmiş kurgusal öykülere eğilim
göstermiştir. Bunun sonucunda,
bilimin bilgeliğiyle gerçeklik arasında
bir kopukluk oluşmuştur. Elbette bu
durum, bilgelikten uzaklaşarak felsefi
altyapıyı çürütüp sadece pragmatik
sonuçların hedeflendiği bir para-
digmaya doğru evrilmiştir. Bilimsel
araştırma açıklık ve belirginlik arayışı
içindedir. Fizik, Galile tarafından ma-
tematiğin dünyasına yerleştirildikten
sonra, açıklığını matematiksel mantık-
la sağlamaya çalışmaktadır. Fizik ve
matematiğin farklı entelektüel itkileri
olmasına rağmen tarih boyunca ha-
tasız bir şekilde sımsıkı sarıldıkları
sayısız fırsat olmuştur. Doğabilimleri-
nin çekirdeği her daim matematiksel
mantığın hammaddesinden yapıla-
gelmiştir. Doğanın gerçekliğine odak-
lanmış bilim, kuşkusuz matematiksel
entellekti gayrete getiren bir kaynak
teşkil etmiştir.
Buna karşılık, gerçek dünyanın
olaylarını açıklayan bilimin sanki
matematik tarafından yönetildiği
söylemleri çeşitli eleştirilerle karşılaş-
mıştır. Teknolojiyle birleşmiş doğabi-
limleri, yaşam alanına, siyasete, hatta
psikoloji dünyasına bir nevi teknik
rasyonalizm olarak nüfuz etmiştir. Bu
eleştiriler aynı zamanda , mantıksal
bilim öykülerini, benzeri görülme-
miş insanlık ızdırabına neden olan
yaygın yıkımdan ve krizlerin ortaya
çıkmasından sorumlu tutmuştur. Bu
argümanlar, gerçek dünyayı “makine”
olarak gören ve her görüngünün
ardında bir “mekanizma” bekleyen
aşırı basitleştirilmiş bakış açılarına
olan itirazdan gelmektedir. Galile
ve Newton’a geri dönersek onların
kosmosu betimlemede kazandık-
ları zafere tanık oluruz. Kosmos ile
gezegenlerin ve çeşitli sistemlerdeki
benzeri düzenli hareketleri kastediyo-
ruz. Ancak, olayların ve toplumların
daha genel gerçeklikleri içindeki ha-
reketleri izah edebileceğimiz teorileri
henüz tamamlamadık. Bu kuramlar,
kaos betimlemesi içindedir. Bunları
bir bütünlük içinde tartışabilirsek,
kosmos ile kaosun hangi araştırma/
bilgi ortamda kopmuş olmadıklarını
göreceğiz ve karmaşıklığın bilimini
oralarda bulabileceğiz.
Ancak, burada da bir indirgemeci-
lik konusunda duyarlı olmalıyız. Son
zamanlarda klasik bilimin çizgisellik
temelli paradigmadik yapısına, hem
teknik/bilimsel hem de ideolojik
veçheleri açısından eleştirel yakla-
şırken bilimsel diyalogu işgal eden
“karmaşık (complex) sistem” retori-
ğinde oluşmakta olan indirgemeci-
liğe de saplanmamalıyız. Gerçek bir
olgunun karmaşıklığı bir yana bir
de matematiksel olarak ifade ettiği-
miz bir yapı vardır: çizgisel olmama
(olmazlık) – nonlinearity. Herhangi bir
matematiksel yasa, belirli bir aralıkta
kesin olabilmesine rağmen kısıtlan-
mamış şekilde var olamaz. (Geçerken
sormadan edemeyeceğim: Tartışmaya
çalıştığım bu konuları en az “tartı-
şabildiğimiz”mekan akademiyanın
kendisi değil mi?)
Çizgisel olmayan ifadesi, bir bakı-
ma çizgisel ile bağdaşmayan bir şeye
işaret eder. Olumlu bir biçimde değil,
daha ziyade çizgisel olanın “antitezi”
olarak tanımlanmamıştır. Somut bir
içeriğin yoksunluğuna karşın çizgisel
olmayan, çağdaş bilimin yönünü be-
lirleyen güçlü ve üretken bir anahtar
sözcüktür. Bunun nedeni, çizgisel
teorinin büyüyen eleştirisi çeşitli alan-
ları çizgisel olmazlığın (nonlinearity)
araştırılmasına itmektedir. Bu yazıyı
üç makalede tamamlamayı planla-
dım. İlk makalede, genel bir çerçeve
çizilecektir. İkincisinde teknik ayrıntı-
lara çok girmeden gündelik yaşamın
hem tekniğinde hem de kültüründe
çizgisellik ve ideolojisinin yeniden
üretilmesine örnekler verilecektir.
Üçüncüsü ise doğabilimleri ve top-
lumsal bilimlerin kopuşunu sağlayan
çizgiselliğin iktidarını ve buna başlı
bilimin akademyada örgütlenmesi ve
disiplinlerarası ve çokdisiplinli ilişkile-
re geçiş süreçleri çizgisel olmayan bir
bilgi kuramı ile ele alınmaya çalışıla-
caktır.
İlk Adım
Doğa bilimlerinin hüküm süren
paradigmasında belirleyici gelenek,
mesleki uygulama ve araştırma
alanlarında derinlemesine dallaşma-
sıdır. Bu nokta, sanayi “devrimine” bir
gönderme yapar. “Devrim” sözcüğüne
vurgu yapmamın nedeni şu: Sanayi-
nin bir toplumsal formasyona tekabül
etmesi, bilimsel eylemin buna göre
örgütlenmesi, yeniden üretimi sağ-
lamak ve uygun bireyler yetiştirmek
üzere okulların tasarlanması örgüsel
bir toplumsal devinime tekabül eder.
Bu çizgisel olmayan bir çözümleme-
dir. Bu devinimi sadece bir “devrim”
sözcüğüyle karşılamak mümkün olsa
da genelde bu örgü algılanamamak-
tadır. Böylece, çizgisel bir analizin
tuzağında kalınabilmektedir. Sanayi
devrimi bir eşik değil aksine tarihsel
süreçte bir evrime tekabül eder. Bir
evden diğerine geçmek gibi bir şey
değildir bu. Sadece verilen bir addır.
Bir dönemden diğerine geçiş, hiçbir
zaman eşikten atlayarak gerçekleş-
mez. Aslında gerçekleşen bir şey
de yoktur, çok şey vardır. Elbette bu
çok şeyler birbirine bağlı ve karşılıklı
etkileşimlidir. Bilgikuramsal açıdan
bakarsak, çok şey aslında bir şey-
dir, bir örgüdür, dinamik ve çizgisel
olmayan evrilen bir sistemdir… Olan,
bir süreçtir ve evrim sürdükçe eski
ve yeni kavramları da yeni devingen
karakteristikler edinmektedir. Bu
bakımdan, bilim tarihini yazarken
çizgisel olandan çizgisel olmayana
bir epistemik kopuşun altını çizmek
durumundayız.
Prigogine şöyle seslenir :
Klasik bakış açısına göre doğa, bir
otomaton (bir saat gibi kendinden
işleyen bir makine-sistem) olma-
lıdır. Ancak, bugün karasızlıkları,
çatallanma noktalarını, her yerde
evrimi keşfettik. Bu durum, olasılığı
ve zaman simetrisindeki kırılmayı
içermek için doğa yasalarının farklı bir
biçimlendirilmesini talep eder. Klasik
biçimlendirmedeki güçlüklerin ya da
sorunların, dinamiğin temel yasala-
rıyla (klasik veya kuantum) ilgili çok
dar bakış açısından kaynaklandığını
gösterdik. Klasik model bizi, belirle-
nimciliğe (determinizme) ve zamanın
tersinebilirliğine götürür. Bu süreçte
yaklaşımımızla göstermiş olduk ki,
dinamik, termodinamik ve olasılık
teorisi alanları birleşmiştir.
Sanayi devrimi diye betimledi-
ğimiz dönüşüm, siyasi, ekonomik,
bilimsel, mesleki, teknolojik, kav-
ramsal, öğretimsel, kültürel, ideolojik
bir örgünün evrimsel tezahürüdür.
Tüm bu dönüşümü analiz etmek için
uygulanan yaklaşımlardan birisi çiz-
gisel yoldur. Klasik doğa bilimlerinin
yöntemidir. Şöyle ki: Bütünü parçalara
bölelim, her parçayı kendi içindeki
kabullerle çözümleyelim, her parça
için elde edilen analizleri birleştirelim,
bütünü elde edilen bu sonuçlara göre
anlamaya çalışalım. Elbette, sanayi
devrimini tarihsel evrim içinde ele
alırken bilginin, örgütlü bilgi olarak
bilimin evrimini ve tekabül eden
gelişimleri göz ardı etmemeliyiz.
Kuşku yok ki, bu analiz yöntemi belirli
kabullere dayanarak yaklaşık bilgiler
verebilir. Bunun yanında, yapılan ka-
bullerin kültürel ve ideolojik altyapıla-
rına bağlı olarak siyasi genellemelerle
yanılsamalara da yol açabilir, açmıştır
da. Bu çizgisellik durağan ve değiş-
meyen bilimsel bir yöntem olarak ku-
rulunca ortaya çıkan paradigma, bilim
ve iktidar etkileşiminin ne denli açık
olduğunu da gözler önüne sermek-
tedir. Çizgisel olmayan yaklaşım ise
toplumsal dinamiğin tarihsel örgü-
sünün bütünlüğünü göz önüne alır.
Sistem düşünürlerinin çok açıklayıcı
ifadesiyle, “bir bütün parçaları topla-
mından büyüktür…” Bu, felsefi, daha
uygun bir deyişle bilgikuramsal bir
ifadedir. Çizgisel tarih anlayışı, felsefi
çözümlemeleri, bilgikuramsal analiz-
leri devre dışı bırakır. Çizgisel olma-
yan yaklaşımlar karmaşıklığı ve çoklu
çözümleri içerdiği için kendi içinden
kaynaklanan tartışmalara da sahne
olur. Böylece, bilginin doğasında olan
kaynak, çizgisel olmayan yaklaşım-
larda hapsedildiği, mahkum edildiği
zindandan yeniden yaşam bulur. Bu
çalışmamızı sunarken ilk adımda bazı
noktaları, daha sonra ayrıntılandırmak
üzere, özetlemekte yarar vardır.
Bazı Önermeler
t
Tarih boyunca bilginin üretilme-
si, örgütlenmesi, kullanılması, ürüne
dönüştürülmesi, ticarileşmesi ve diğer
benzer etmenler, toplumsal dinamik
ağında gerçekleştiği için bir paradig-
maya tekabül eder. Bilginin üretimi,
insanın hem varoluşsal kısıtları hem
de teknik kısıtlamaları nedeniyle
belirli bir sınır içinde kalır. Kuhn’un
normal bilim dediği şey. Elbette bu
sınır durağan (statik) değildir; evrilir,
parçalanır, başka sınır sentezlerine
ulaşır. Ancak, sınırlar içinde hem sözü-
nü ettiğim kısıtların hem de üretim ve
mülkiyet ilişkilerinin etkisiyle belirli bir
indirgenmişlik vardır.
t
Bilim tarihinin evrimde birbirini
izleyen farklı süreçlerde çok değerli
keşifler ve icatlar olmuştur. Newton’ın
hareket modeli bugün bile, hem
fizik biliminin araştırma ve öğretim
aşamalarında hem de teknolojide
geçerliliğini korumaktadır. Bunun ya-
nında kuantum fiziğinde geçersizdir.
Paradigma dönüşümüne çok uygun
bir örnektir. Bu model ya da doğa
“yasaları” fiziksel olanı izah ederken
toplumsal dinamikten bağımsız
değildir. Çizgisellik iki kaba yoldan
açıklanabilir burada. Birincisi, bilimi
felsefeden kopararak ona bağımsız
ve “nesnel” bir karakter çizen poziti-
vist ideolojinin çizgiselliği, ikincisi ise
Newton ve ardıllarının bu modele iliş-
kin bilgikuramsal görüşleridir. Birincisi,
bilginin çizgiselleştirilmesiyle felsefe-
den ve toplumsal dinamikten yalıtarak
“bilim nesneldir, o mülkiyetimdedir ve
sizin için üretiyorum” dünya görüşü-
nün bir kalkanı olarak kullanmaktadır.
İkincisi ise, bilimsel bilginin üretilirken
bile bir dünya görüşünden bağımsız
olamayacağını kendi içinde bir iktidar
ilişkisine sahip olabileceğini göster-
mektedir. Prigogi’nin dediği 'zaman
sorunu' burada ortaya çıkmaktadır.
Newton’a göre bu hareket denklem-
leriyle, herhangi bir uzay cisminin eksi
sonsuzdan artı sonsuza kadar verili bir
zamandaki konumunu hespalamak/
bilmek mümkündür. Elbette, hesap-
lamak olasıdır. Çünkü, eninde sonuda
verili/varsayılan bir başlangıç değeri
kullanılarak gerçekleştirilecek mate-
matiksel bir işlemdir. Ancak, hesapla-
nabilse de bilmek mümkün değildir.
Newton’a göre bilmek mümkündür,
çünkü kendisine göre zaman tersi-
Doğa Bilimlerinin Felsefeden Kopuşu:
Düşüncenin Çizgiselleşmesi - I
MAKALE
Prof.Dr. Beno KURYEL
EÜ Mühendislik Fakültesi
1,2-3,4-5,6-7,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17 20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,...80
Powered by FlippingBook